20 Ocak 2013

Boğaziçi KOSKS Ocak 2013

Şehrin Eksen’i “BOĞAZİÇİ”
Eğer bir gün dünya tek bir ülke olursa, şüphesiz ki başkenti Konstantinopolis olurdu.’ demiş Napoleon. İstanbul’un konum olarak önemi bi yana dursun, boğazı görüp rüzgarını hissettikten sonra güzelliğinden kendini büyülenmiş hissetmeyen yoktur sanırım. Bizimde bugün her “ bu şehirden gitmeli” diye başlayan sohbetimiz “bir gün burayı mutlaka ararız ayrılamayıza” dönüşmekteydi. Sahi gidebilir miydik bu şehirden?
Bizde bugün tam bunu yaptık işte İstanbul’a gittik Boğaziçine…
KOSKS sayımına Cemil ve Şebnem saat 7’de Kadıköy İdo
Mendirekten başladılar. Teleskopu uçurabilecek kuvvetteki rüzgarda sayımı
tamamlayıp Avrupa yakasına geçtiler. Ama yazıldığı gibi kolay değil. Zaten az
olan deniz ulaşımı, sefer saatleri ve güzergahlarını değiştirerek onları zorlu yolculuklara
çıkarmıştı. Avrupa Yakasında ise Akdoğan ve ben onları Sirkeci iskelesinde
bekliyorduk. Geldiklerinde ise Yenikapı Balık Hali’ne doğru yola koyulduk.
İstanbul’un ilk evsahipleri oldukları kabul edilen Megaralılar her ne kadar Kadıköy’e
yerleşmiş olsalarda bizim karabaş martıların (4100) Boğaz’a yerleştiğinin
sinyalini Balık Halinde almaya başladık. Mezatta satılamayan balıkların
peşindeki genç gümüşlere gülmeden edemedik. Mezat alanının ortasında salına
salına yürümelerini ise toy’luklarına verip sonraki  noktamıza gitmek için yola koyulduk. Güzel ve kırmızı arabamız Cankurtaran’a bir kuş gibi uçtu gitti. Cankurtaran’da ise
karabaş martıların sayısı (6100) uçmuştu.
Boğazı nokta nokta sayarken Baltalimanı’n da yelkovanların
büyük gruplar halinde önce kuzeye sonra güneye doğru gitgellerine şahit olduk.
Kimisi konup avlanıyor, kimisi canhıraş aynı döngüde kanat çırpıyordu. Onları
izlemek insanda şaşkınlık, sevinmek ve ayrılık gibi duygular uyandırıyor.
Öğlene doğru soğuktan düşen enerjimiz  ve acıkan karınlarımız harika bir tarhana çorbası ile kendine geldi. Tire köfteside cabası. Karnı tok, sıcak çayını yudumlamış bir kuşçu ne ister elbette bir bomba tür. Veee sonraki noktada bomba türümüz bizi bekliyordu o bir o bir Kara Boyunlu Batağan!  Kuzeye doğru çıktıkça hava daha da soğumuş, dürbünlerimiz ise sıcak ve soğuk hava değişikliğinden daha uzun sürede kendine gelir olmuştu. Bu arada kuzeye çıktıkça Küçük Gümüş Martı görmeye başlamıştık.
Koloniler halinde görmeye alıştığımız Karabaş Martıların yerini ise daha
küçük gruplar olsa da Gümüş Martı’lar almaya başlamıştı. Sarıyer’in ormanları
arasında ilerlerken Yaygın Kuş İzleme Projesinde Akdoğan’ın karesi olan Sarıyer’de
başına gelenleri üzülerek dinledik. Akdoğan’ın kısa süre içinde aynı noktaya
yaptığı ziyaretlerde önce bölgenin özel mülk olduğunu iddia eden kişiler
tarafından engellendiği, sonraki ziyaretinde ise alandaki çalılıkların
“temizlik” adına fütursuzca tahrip edilmesini duymak insanoğlunun bencilliğini
düşündürdü bizlere. Bir yandan da Kaz Dağlarında çıkan yangını “kimyasal
atık”  havuzundaki su ile söndüren görevliler…
Sarıyer’de başlayan kar bize neler gösterecek acaba derken ağaca tünemiş Şahin’in selamını aldık. Garipçe’ye vardığımızda zaten az olan türlerimizin sayıları da iyice azalmıştı. Rumeli Fenerinde kar, rüzgar ve yoğunlaşan sis bizi zorlasa da sayımı tamamladık ve kuşlarla vedalaşıp seneye tekrar buluşmak için sözleştik.
Madem Napoleon’un bir sözüyle başladık yine Napoleon ile bitirelim;
“Aslında büyük bir soru yerinde durmaktadır: Kim İstanbul’u elinde tutacaktır.”
Organizasyonda emeği geçen herkese teşekkürler, sorunsuz çok güzel bir KOSKS oldu.
Selamlar,
Dilek Gursoy
Boğaziçi
KOSKS Ekibi
Cemil Gezgin
Akdoğan Özkan
Z.Şebnem Çağlayan
Dilek Gursoy
GÖRÜLEN
TÜRLER
Akdeniz Martısı
Gri Balıkçıl
Gümüş Martı
Karabaş Martı
Karabatak
Küçük Gümüş Martı
Sakarmeke
Tepeli Karabatak
Yelkovan
Kara Boyunlu Batağan